Yalçın Sevim/Araştırmacı Yazar

Tarih: 04.09.2025 22:27

Zamanın Unutulmuşluğu

Facebook Twitter Linked-in

Zaman, avucumuzdan kum taneleri gibi akıp giden, yakalamaya çalıştıkça elimizden kayan bir kavram. Onu ölçeriz, böleriz, planlarız ama aslında ne olduğunu tam olarak bilemeyiz. Çünkü zaman, sadece takvim yapraklarından ibaret değildir. Zaman, yaşanmışlıkların, hissedilenlerin ve biriktirilenlerin toplamıdır. Modern hayatın hızlı temposu içinde, zamanı bir yarış atı gibi koşturuyoruz. Dakikaların, saatlerin peşinde nefes nefese kalıyoruz. Oysa en değerli anlar, zamanı unuttuğumuz anlardır. Bir çocuğun oyununa dalıp geçtiği an, sevdiğin birinin gözlerine bakarken dünyanın durduğu o an, bir kitabın sayfalarında kaybolup saatlerin nasıl geçtiğini anlamadığın o an… İşte asıl hayat o anlarda gizlidir. Zaman, sadece ilerleyen bir çizgi değil, aynı zamanda anılarla dolu bir okyanustur. Bazen bir koku, bazen bir melodi bizi geçmişe, zamanın durduğu o anlara geri götürür. O anılar, zamanın unuttuğu ama kalbin asla unutmadığı hazinelerdir. Zaman, bizi ileriye taşırken, geçmişin izlerini de içimizde taşır. Zamanı geri saramayız, ama onu hissetmeyi, onunla birlikte akmayı öğrenebiliriz. Her şeyi planlamaktan vazgeçip, anın büyüsüne kapıldığımızda, zamanın aslında bize karşı değil, bizimle birlikte olduğunu fark ederiz. Belki de hayatın sırrı, zamanın esiri olmaktan çıkıp, onunla dans etmeyi öğrenmekte gizlidir. Çünkü zamanı unuttuğumuzda, aslında en çok yaşadığımız anları yaratmış oluruz. Belki de en büyük zenginlik, ne kadar zamanımız kaldığını değil, o zamanı nasıl değerlendirdiğimizi bilmektir. Zamanın unuttuğu anları biriktirenlerin, aslında en çok yaşayanlar olduğunu unutmayalım.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —