Songül Demir/Dış Ticaret

Tarih: 17.10.2025 20:20

Sevgisizlik Bir Sessizliktir

Facebook Twitter Linked-in

Sevgisizlik, kalabalıkların içinde yankılanmayan bir sessizliktir. Gözle görülmez, elle tutulmaz; ama bir odaya girdiğinde soğuk bir rüzgâr gibi hissedilir. İnsan, bir kere sevgisizliğe alıştı mı, kelimeler anlamını yitirir, sarılmalar boşlukta asılı kalır. Her şey yerli yerindeymiş gibi görünür, ama içten içe çürür. O çürümeyi kimse görmez. Çünkü sevgisizlik, çoğu zaman süslü cümlelerin, günlük rutinin, ezberlenmiş tebessümlerin ardına saklanır. Bazı evlerde çok konuşulur ama hiç kimse birbirini duymaz. Çünkü sevgisizlik, yalnızca bir duygunun eksikliği değil; anlamın kaybıdır. Bir bakışın içinde sıcaklık yoksa, kelimelerin içinde umut kalmamıştır. Herkes bir rol oynar, ama sahne çoktan yıkılmıştır. Ve insan bu yıkıntının içinde yaşamaya çalışır. Alışır. Daha kötüsü, susar. Zamanla, bu sessizlik derinleşir. İnsan duymamayı öğrenir önce. Sonra konuşmamayı. Gözyaşları bile bir noktadan sonra içe akar. Dışarıdan bakıldığında her şey olağan görünür. İşe gidilir, alışveriş yapılır, mesajlar yazılır, ama aslında içeride bir şey çoktan ölmüştür. Fark edilmeden, törensiz, sessizce. İnsan neden sevilmediği yerde kalır, biliyor musun? Çünkü bazen sevgisizlik bile tanıdıktır. En azından bir geçmişi vardır, bir alışkanlığı. Sevgi yoktur belki ama boşluk tanıdıktır. Ve bazen insanlar, sevilmeye değil, sadece tanıdık acılara tutunur. O yüzden gider gibi yapar ama kalır. İçindeki kırılgan çocuk hâlâ umut ederken bile, yüzü ifadesiz kalır. Fakat hiçbir insan, sevgisizliği hak etmez. Ne kadar susmuş olursa olsun, ne kadar kabullenmiş gibi görünse de… İçimizde küçük ama inatçı bir ses vardır. Yıllarca bastırılsa bile sönmez. Sevilmeyi bekler. Tanınmayı, görülmeyi, anlaşılmayı ister. Ama hayat her zaman birini getirmez. Bazen seni kurtaracak kimse gelmez. Ve işte o zaman, insan kendine döner. Kırılmış taraflarını toplar, aynada kendine uzun uzun bakar. Belki ilk kez "Ben" derken titrer sesi. Belki inanmaz. Ama sonra yavaşça öğrenir: Sevilmenin ilk adımı, kendini sevmeye cesaret etmektir. Bu kolay değildir. Özellikle kendine en çok ihtiyaç duyduğunda kendinden başka kimsen yoksa… Ama mümkündür. Bir çiçek alırsın kendine. Sessiz bir köşede gökyüzüne bakarsın. Kimse fark etmez, ama sen o gün ilk defa biraz olsun kendinle kalırsın. İçindeki sessizlik biraz olsun çözülür.

İyileşmek, büyük değişimlerle gelmez çoğu zaman. Ufak bir anla başlar. Kahveni biraz daha dikkatli yudumlamakla. Bir sabah perdeni biraz daha erken açmakla. Ya da sadece, eski bir şarkıyı duyunca gözlerinin dolmasıyla. Acı oradadır hâlâ, evet. Ama bu defa onunla kavga etmeden oturursun aynı masaya. Ve sonra bir gün, biri çıkar karşına. Belki bir dost, belki bir yabancı, belki de sadece bir cümle. Ama o cümle içindeki sessizlikte yankı bulur. Ve sana hatırlatır: Sen hâlâ buradasın. Hâlâ sevilebilir birisin. Sevgisizlik seni tanımlamaz. O sadece bir dönemdi. Belki uzun sürdü, belki seni değiştirdi. Ama geçebilir. Çünkü sevgi, hâlâ mümkün. Ve sen bir sabah kalkarsın. Aynaya bakarsın. Yüzün hâlâ tanıdık ama artık daha gerçek. Gülümsemen zorlama değil. İçten. Küçük. Ama samimi. Çünkü o sessizlikten, kendi sesinle çıktın. Ve o ses şimdi fısıldıyor: “Ben buradayım. Hâlâ… Ve bu defa kendim için.”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —