Musab Akkaya/İlahiyatçı

Tarih: 21.06.2025 13:42

Sorun Genç Nesilde Mi

Facebook Twitter Linked-in

Dilimize pelesenk olmuş, asla dilimizden düşürmediğimiz ve daima umudumuz olduğunu iddia ettiğimiz fakat ne var ki bir girdapta sürüklenip giderken kimsenin “dur” diyemediği güruhun adı: Gençlik.

Evet, bugün kimilerinin umudu, kimilerinin ise umudunun kalmadığı bir nesil olan gençlere bakacağız. Fakat bu bakış, “Nesil bozuldu” gibi kalıplaşmış sözleri söyleyip o sözlerle yetinmeyecektir. Konu her ne olursa olsun, sorunun tespiti ile birlikte bir çözüm ortaya konmadığı sürece her sorun, sorun olarak kalmaya devam edecektir. Bizler de bugün şikâyet ettiğimiz gençliğin hakiki anlamda sorununu doğru tespit edip bunun çözümünü söylemezsek, söylediklerimiz basit söylemler olmaktan öteye geçemeyecektir.

Evvela gerçekten bahsedildiği gibi genç nesilde hangi anlamda olursa olsun bir bozulma yahut yozlaşma var mı, buna bakmak gerekir. Elbette bunu yaparken bir ölçünün, bir ilkenin varlığı gereklidir. Yani hangi ilkeye göre ilerlemeliyiz ki doğru bir tespitte bulunabilelim? Şayet bu meseleyi şahısların görüşlerine göre ele alacak olursak mutlaka yanılacağız. Çünkü bir kişiye etik ve doğru olan bir şey, bir başkasına göre hatalı olabilir. Dolayısıyla bu noktada toplumun ortak kıymeti olan bir ilke belirlenmelidir.

Bu kıymet, hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın mutlaka İslam olacaktır. Çünkü bu topraklarda yüzyıllar boyunca hüküm sürmüş ve O’nun hükmettiği dönemde toplum her daim selamette kalmış, gelecek neslini her daim muhafaza etmiştir. Bugünkü şikâyet edilen neslin tablosuna dönüp bakacak olursak: zina için açılan genelevler, sarhoş olmak için adım başı tekel bayiler, aile yapısını bozmaya yönelik televizyon dizileri ve aynı zamanda açılan LGBT dernekleri… Elbette ki sadece bunlarla sınırlı değil, fakat sayacaklarımızın ardı arkasının kesilmeyeceği endişesiyle bu kadarıyla yetiniyoruz.

Yukarıdaki paragrafta saydıklarımıza ve daha sayamadıklarımıza dönüp bakacak olursak, aslında şikâyet ettiğimiz neslin nasıl bir taarruz ateşine maruz kaldığını daha iyi anlayabiliriz. Peki, bu görünmeyen ve günden güne içten içe bizi asimile eden bu savaşa karşı nasıl bir silahlanma stratejisi izlenmeli? Nasıl bir silah üretilmeli?

Aslında bakarsanız, yeni bir metot ya da yeni bir silah aramaya gerek yok; bizim tam 1446 yıldır elimizde olan bir silahımız, yani gençlerimizi koruyacak bir dinimiz var. Bir tefekkür edelim: Yoktan var eden, sonra bizler için en doğru fıtratı yaratan Allah ise eğer, bizleri en iyi tanıyan olması ve sınırlarımızı belirlemesinde yegâne söz sahibi olmasından daha doğal ne olabilir? İslam bu ümmetin evlatlarını tam 1300 sene boyunca batıla sapmaktan korudu; fakat ne zaman ondan uzaklaştıysak, o gün haramlara karşı kendimizi koruyamaz hâle geldik.

Hülasa, eğer bir kurtuluş istiyor ve neslimizi korumak, kurtarmak arzusundaysak, bu ancak İslam’la mümkün olabilir. Bunun dışında izlenen her metot, özelde gençlerimizi, genelde ise toplumumuzu biraz daha uçuruma yaklaştıracaktır. Allah Teala tez zamanda İslam’ın çatısı altında toplanabilmeyi nasip etsin.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —