Üniversiteye başlarken hepimizin kafasında aynı hayaller vardı. Büyük planlar, parlak bir gelecek, “kendimi bulacağım” umudu… Ama sonra bir şeyler değişiyor.
Dersler, sınavlar, projeler… Yorgunluk birikiyor.
Bir noktadan sonra çoğumuz sadece “Bitsin de gidelim.” demeye başlıyoruz.
Ama içten içe biliyoruz:
Diploma tek başına yetmiyor.
Bir kâğıt parçası, bizi biz yapmıyor.
Üniversite; girdiğimiz ilk günle çıktığımız son gün arasındaki farkta saklı aslında.
Bir tartışmada sesimizin titreyerek başladığı cümlelerde,
Kaldığımız yurttaki uzun gece sohbetlerinde,
Tek başımıza kaldığımızda içimizden geçen düşüncelerde…
Bazen çok yoruluyoruz, bazen hevesimiz kırılıyor, bazen hiçbir şeyi umursamıyormuşuz gibi oluyor. Ama farkında olmadan büyüyoruz.
Yeni insanlar tanıdık.
Düşüncelerimiz değişti.
Bakış açımız genişledi.
Belki bir kahkaha, belki bir tesadüf, belki bir cümle bile bizi başka birine dönüştürdü.
Evet, bir gün mezun olacağız.
Ama geride bıraktığımız asıl şey; sınıflar, sınavlar, projeler değil.
Kendimize kattıklarımız.
Çünkü üniversite, kariyerin değil önce karakterin şekillendiği yer.
Ve bence, bu yolun en güzel tarafı da tam olarak bu.
Kendimize doğru yavaş yavaş yürüdüğümüz bir yol.

