“Adını Koyamadığımız Eksiklikler” Bazı günler vardır… Sabah gözünü açarsın ama sanki gün çoktan geçmiş gibidir. Bir ortama girersin; çoktan başlamış bir sohbete geç kalmış gibi... Son zamanlarda, işte tam da böyle hisseden insanlara rastlıyorum. Belki sen de onlardan birisin. Belki bu satırları okurken, iç sesin “evet, bu tam da benim” diyordur. Bir şeylere geç kaldığımızı hissediyoruz. Ama neye? Bir insana mı? Kendimize mi? Hayatın bir dönüm noktasına mı? Sonra eksik hissediyoruz. Tamamlanmamış, yarım bırakılmış, ya da hiç başlayamamış bir şeyin ortasında... Adını koyamadığımız bu boşluk içimizde büyüyor. Ve zamanla ağırlığı kalbimize çöküyor. Konuşmak kolay değil. Anlatmak ise çoğu zaman mümkün değil. Belki de sorun, hep bir “şey” olmaya çalışırken, Aslında kim olduğumuzu unutmamızda gizli. Belki de bu yüzden kendimize bile geç kalıyoruz. Ve evet, bazen insan kendine geç kalıyor. Sanki her şey, geçmek için var. Biz zamanın içinden geçerken, zaman da bizden geçiyor. Bazı şeylere geç kalıyoruz; Bazılarına ise hiç yetişemiyoruz. Ama bu sadece dünya için geçerli. Kendine dönmek için, hiçbir zaman geç değildir. Bugün, tam da şu an, Bir adım atabilirsin. Bir kahveyle… Bir yürüyüşle… Ya da yalnızca kalbini dinleyerek... Yeter ki eksik hissettiğin yere, Kendi adını yazmaktan korkma.